Pages

30 Mart 2010 Salı

Dr. Fred Alan Wolf İstanbul'da


Doktor Kuantum olarak da bilinen fizikçi Fred Alan Wolf, 2007 Eylül ayında İstanbul’daki iki günlük konferansında, kuantum fiziğin bakış açısından yaşamı ele aldı. Gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramları kuantum fiziğinin gözünden deneyler ile irdeledi. Değindiği konulardan en önemlisi ise yaşamımızın gerçekliği ve algılarımızdı. Bu konuda sarf ettiği dikkat çekici sözlerinden birisi şöyledir:


“Yaşam bir illüzyon, şekil alma arayışımızın bir oluşumu. Yaşadığımızın bir film, bir oyun olduğunu fark edebilirsek, bu yaşam olarak adlandırdığımız şeyin ne olduğunu kavrayabilirsek, bu yaşamdaki karşımıza çıkan karakterleri bu şekilde görebilirsek, ardındaki gerçek anlama ulaşma şansına kavuşuruz.”

Hayatımızın algılardan ibaret olduğu, kuantum fizikçileri tarafından ittifakla kabul edilen bir gerçektir; ancak bu gerçeğin farkına varabilmek için ön yargılarımızdan kurtulmak, değişime açık olup sorgulamak şarttır. İşte Alan Wolf’da bu konu hakkında şunları söylüyor:

“Değişmeye açık olun. Yaşamın akışında özümüzün esasında nerede olduğunu sorgulamakta fayda var: “Kimim?”, “Benim varlığım nerede?”, “Ben neyim?””

Maddenin varolduğunu düşünen insanlarda dış dünyayı beyinlerinin içinde algılarlar. Beynin dışına hiçbir zaman çıkamayacaklarına göre Wolf'un yukarda sorduğu “Benim varlığım nerede?”, “Ben neyim?” sorularına da hiçbir zaman cevap veremezler. Madde denen şey nasıl bir şeydir? Nerededir? Maddenin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmeden, mekanın varlığını nasıl açıklayacaklar?

İşte tüm bunları anlayabilmek için Wolf'un insanlara anlattığı yöntem;
“Bazen yeni bilgilere yeni kavramlara açılabilmek için, eski bilgileri eski kavramları bir süre bir yana bırakmak gerekir. Kuantum fiziği de sizden bunu ister.”

25 Mart 2010 Perşembe

Platon'un Meşhur Mağara Örneği


Platon’a göre iki evren var olduğunu daha öncede belirtmiştik. Birincisi; duyumlanabilen varlık evreni, diğeri ise akıl ve düşünme yoluyla kavranabilen idealar evrenidir. Asıl gerçeklik idealar evrenindedir.

Doğadaki tüm görüntülerin ideaların gölgelerinden ibaret olduğunu söyleyen Platon, bunu kolay anlaşılır hale getirmek için meşhur “Mağara Benzetmesi”ni yapmıştır. Mağara benzetmesi şu şekildedir:

Bir yer altı mağarasında yaşayan insanlar düşünün. Sırtları girişe dönük, elleri ve ayaklarından bağlanmışlar; bu yüzden de sadece mağaranın duvarlarını görebiliyorlar. Arkalarında ateş yanıyor ve ateşin önünden çeşitli canlılar gelip geçiyor. Mağaranın duvarlarına da bu canlıların ya da maddelerin titrek gölgeleri düşüyor. Mağaradaki insanların gördüğü tek şey de işte bu “gölge oyunu”.Doğduklarından beri öylece oturuyorlar ve dolayısıyla sadece bu gölgelerle muhatap oluyorlar. Kendileri dışındaki varlıkları bu gölgelerden ibaret sanıyorlar.

İşte Platon’un benzetmesini yaptığı mağaranın karanlığı ve dışarıdaki doğa arasındaki ilişki nasılsa, bizim dünyamızdaki şekillerle, idealar dünyasındaki biçimler öyledir. Etrafımızda gördüğümüz her şey, aslında yalnızca birer gölgedir. Ve insanların birçoğu gölgeler içindeki yaşamından oldukça memnundur. Gölgeleri düşüren bir şey olması gerektiğini düşünmezler bile. Var olan her şeyin gölgelerden ibaret olduğuna inanırlar öyle olunca da gölgeleri gölge olarak algılamazlar. Çevrelerinde bulunan her şeyin gerçekliğinden son derece emin bir şekilde yaşamlarına devam ederler…

16 Mart 2010 Salı

Daniel Clement Dennett


28 Mart 1942-

Amerikali bir filozof olan Daniel Clement Dennett özellikle bilim ve biyoloji felsefesiyle ilgilenmiştir. Halen Merkezi Bilimsel Çalışmalar direktörüdür aynı zamanda Tufts Üniversitesi’nde profesördür.* Bilinç ve beyin konusunda yazdığı kitapları ile de tanınan Daniel C. Dennet, renkler ile ilgili gerçeği şöyle özetler:
Ortak kanıya göre bilim, renkleri fiziksel dünyadan kaldırmış ve yerine sadece renksiz, farklı dalga boylarındaki elektromanyetik ışınları bırakmıştır.
Daniel C Dennett, Brainchildren, Essays on Designing Minds, The MIT Press, Cambridge, 1998, s. 142

Dennet, beyinle ilgili bir kitabında, renklerin meydana gelişi hakkında ise şunları söylemektedir:
Dünyada renk yoktur; renk sadece bakanın gözünde ve beyninde oluşur. Nesneler ışığın farklı dalga boylarını yansıtırlar, ancak bu ışık dalgalarının rengi yoktur.
Daniel C Dennett, Brainchildren, Essays on Designing Minds, s. 142

http://en.wikipedia.org/wiki/Daniel_Dennett

15 Mart 2010 Pazartesi

Bertrand Russell


18 Mayıs 1872 - 2 Şubat 1970 

20. yüzyılın ünlü düşünürü Russell maddeyi his olarak algıladığımızı ve algıların oluşması için aslında maddeye ihtiyacımızın olmadığını şöyle açıklar:
... Parmaklarımızla masaya bastığımız zamanki dokunma duyusuna gelince, bu parmak uçlarındaki elektron ve protonlar üzerinde bir elektrik etkisidir. Modern fiziğe göre, masadaki elektron ve protonların yakınlığından oluşmuştur. Eğer parmak uçlarımızdaki aynı etki, bir başka yolla ortaya çıkmış olsaydı, hiç masa olmamasına rağmen aynı şeyi hissedecektik.
(Bertrand Russell, Rölativitenin Alfabesi, Onur Yayınları, 1974, s.161-162)

14 Mart 2010 Pazar

Michael I. Posner


Michael I. Posner 12.09.1936 –
Marcus E .Raichle

Washington Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Michael Posner nöroloji dalında seçkin bir araştırmacıdır. Posner'a 2009 , Ulusal Bilim Madalyası verilmiştir.

Michael Posner ve yine Washington Üniversitesi'nden nörolog Marcus E .Raichle dışarıda herhangi bir madde olmadan zihnimizde görüntünün oluşabileceğini ve maddenin bir algı olduğunu şöyle açıklamışlardır:

Gözlerinizi açın, bir manzara hiç çaba göstermeden sizin görüntünüzü doldurmaktadır; gözlerinizi kapatın ve o manzarayı düşünün. Bu şekilde o manzaranın bir görüntüsünü çağırabilirsiniz, kesinlikle sizin gözlerinizle gördüğünüz manzara kadar canlı, kesintisiz ya da eksiksiz değildir. Fakat hala manzaranın temel özelliklerine sahip olan niteliktedir. Her iki durumda da manzaranın bir görüntüsü zihinde oluşmaktadır. Gerçek görsel deneyimlerle oluşan görüntü, hayal edilen bir görüntüden ayırt edilebilmesi bakımından "algı" olarak adlandırılmaktadır. Algı retinaya çarpan ve daha sonra beyinde işlemden geçirilecek olan sinyalleri gönderen ışığın ürünü olarak oluşmaktadır. Fakat bu sinyalleri göndermek için hiçbir ışık retinaya çarpmadığında bir görüntüyü nasıl oluşturabilmekteyiz? 
(Michael I. Posner, Marcus E .Raichle, Images of Mind, Scientific American Library, New York 1999, s. 88)

9 Mart 2010 Salı

Hoimar von Ditfurth


15 Ekim 1921 -1 Kasim 1989

Alman gazeteci ve yazar olan Hoimar von Ditfurth 1946'ya kadar Berlin ve Hamburg üniversitelerinde tıp, psikoloji, psikiatri, nöroloji ve felsefe üzerine eğitim gördükten sonra, bilimsel belgeseller hazırlamış bu alanda gazetecilik ve yazarlık yapmış ve 15 üzerinde kitabı yayınlanmıştır..*

Hoimar von Ditfurth bir maddeci olmasında rağmen, maddenin bilimsel gerçekliği hakkında şunları söyler:

"Argümanlarımızın hareket ettirici kolunu nereye yerleştirirsek yerleştirelim, sonuç değişmiyor: Etiyle kemiğiyle karşımızda duran, gözümüzün gördüğü şey, "dünya" değildir, sadece onun imgesidir; bir benzeridir; orjinalle ne kadar örtüştüğü tartışılır bir izdüşümüdür" (Hoimar von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi 4, Kitap, Çev: Veysel Atayman, Alan Yayıncılık, s. 
256)

phy.html

3 Mart 2010 Çarşamba

Peter Russell


Cambridge Üniversitesi matematik ve teorik fizik bölümünden Peter Russell konu hakkında şöyle der:

Ne zaman fiziksel görünüm ayrıntılarını araştırmaya kalksak, hep elimiz boş dönüyoruz. Fiziksel ile ilgili olarak edindiğimiz her fikir yanlış çıkıyor. Maddecilik fikri gözlerimizin önünde buharlaşıp gidiyor. Ama maddesel dünyaya olan inancımız gitgide kökleşiyor – bizim deneyimlerimizle sürekli olarak takviye oluyor – öyle ki, bunların fiziksel bir temeli olması gerektiğine dair zannımıza sıkı sıkıya yapışıyoruz. Dünya'nın tüm evrenin merkezinde olduğu zannından hiçbir zaman şüphe etmeyen ortaçağ astronomları gibi, dış dünyanın fiziksel bir kökeni olduğu zannımızı hiçbir zaman sorgulamıyoruz. Gerçekten de, bunun yanıtının doğruca bize bakıyor olabileceğini fark ettiğimde oldukça şaşırdım. Belki de dışarıda gerçekten de hiçbir şey yok. Yani, hiçbir "şey". Fiziksel görünüm diye bir şey yok. Belki de her şeyin sadece beyinsel bir görünümü var.

Peter Russell, The Primacy of Consciousness, http://www.peterussell.com/SP/PrimConsc.html


1 Mart 2010 Pazartesi

Rita Carter


"Her bir duyu organı kendine uygun uyarıya cevap verecek şekilde yaratılmıştır. Bu uyarılar ise, moleküller, dalgalar veya titreşimler şeklindedir. Tüm bu çeşitliliklerine rağmen duyu organları temelde aynı görevi görürler: kendilerine özgü uyarıları elektrik sinyallerine dönüştürürler. Bir uyarı ise sadece bir uyarıdır. Kırmızı renk değildir, veya Beethoven'ın Beşinci Senfonisinin ilk notası değildir - sadece bir elektrik enerjisidir. Aslında, bir duyuyu diğerlerinden farklı hale getirmek yerine, duyu organları hepsini benzer hale, yani elektrik sinyallerine dönüştürürler. 
Öyle ise, tüm duyulara ilişkin uyarılar, birbirinden tamamen farksız bir formda beyne elektrik akımları şeklinde girerler ve buradaki sinir hücrelerini uyarırlar. Tüm olan budur. Bu elektrik sinyallerini tekrar ışık dalgalarına veya moleküllere dönüştüren bir geri dönüşüm sistemi yoktur. Bir elektrik akımının görüntüye ve bir diğerinin kokuya dönüşmesi ise, bu elektrik akımının hangi sinir hücrelerini etkilediğine bağlıdır. "

Rita Carter, Mapping The Mind, University of California Press, London,1999,s. 107